"Ne! 2 hafta mı geçti?!"
Alchio'nun kulak tırmalayan, şaşkınlık dolu çığlığı, Gardiyan üssünün her zamanki sessizliğini yırtıp geçmişti. Lumine Takımı, TechnoTokyo'daki ilk -ve beklenenden çok daha karmaşık- görevlerinden nihayet dönmüş, şimdi Stella'nın ofisinde, hem görev raporunu vermek hem de biraz olsun nefes almak için toplanmışlardı.
Hyogaki, her zamanki gibi sakin ve analitik tavrını koruyarak gözlüğünü yavaşça düzeltti. Sanki Alchio'nun şaşkınlığı onu hiç etkilememişti. "Evet, Alchio. Hassas ölçümlerime göre, Evren Treni'nin enerji dalgalanmaları ve TechnoTokyo'nun 'AC' kodlu evreninin kendine özgü yapısı nedeniyle, orada geçirdiğimiz birkaç saat, anavatan evrenimizde yaklaşık iki haftalık bir süreye tekabül ediyor."
Berwick, koltuğuna yaslanmış, yüzünde hafif alaycı bir gülümsemeyle bu duruma zaten alışmış gibi görünüyordu. "Sana demedik mi, Alchio? Evrenler arası yolculuk yaparken zaman kavramı biraz esnekleşebilir. Neyse, en azından fazla mesaiden ötürü fazla maaş-" Stella sözünü jilet gibi kesti. "Hayır ekstra maaş falan yok." Berwick hafif bir hayal kırıklığıyla "Evet, en azından şansımı denemiştim."
"O zaman evrenlerin isimdeki şeyler… Birer koddan mı ibaret?"
Stella, nihayet elindeki tableti bırakıp dikkatini onlara verdi. Gözlerindeki yorgunluğa rağmen sesi net ve açıklayıcıydı. "Güzel soru, Akemi. Evet, birer koddan ibaret ama bu kodlar, evrenlerin temel yapılarını ve işleyiş biçimlerini tanımlamak için kullandığımız sınıflandırmalardır. 'SC' veya 'Standard Creation' yani standart oluşum, bizim anavatan evrenimiz gibi, bildiğimiz fizik kurallarının büyük ölçüde geçerli olduğu, zamanın doğrusal ve sabit aktığı evrenlerdir. Biyolojik saatlerinizi korursunuz, ancak farklı kodlara sahip evrenler arasında geçiş yaptığınızda, anavatan evreninize göre zaman farkları oluşabilir. Tıpkı TechnoTokyo gibi, bir 'AC' yani 'Hızlandırıcı Oluşum, yaratıcı veya teknolojik enerjinin çok yoğun olduğu, bu yoğunluğun da zaman akışını hızlandırdığı evrenlerdir. Sizin orada geçirdiğiniz birkaç saat, bizim burada 2 hafta yaşamamıza neden oldu."
Stella devam etti. "Daha karmaşık ve tehlikeli kodlar da var. 'BC', 'Bounded Chaos' Sınırlı Kaos evrenleri, adından da anlaşılacağı gibi fizik kurallarının sürekli değiştiği, öngörülemez ve kaotik yerlerdir. Orada neyin ne zaman olacağını tahmin etmek neredeyse imkânsızdır. 'ZC', 'Temporal Zone' Zaman bölgesi ve 'ZS', 'Spatial Zone' Mekansal Bölge evrenleri ise zaman ve mekanın büküldüğü, paradoksların yaşanabildiği, navigasyonun ve hareketin çok zor olduğu bölgelerdir. Ve son olarak, henüz tam olarak keşfedilmemiş, sadece teorik olarak var olduğunu düşündüğümüz 'WC', 'Wasteland Wish Creation' Çorak topraklardaki Dilek Oluşumu evrenleri var. Bu evrenlerde, çok büyük bir bedel karşılığında bir dileğinizin gerçekleştiği söylenir, ancak bu dilek evrenin temel dengesini bozarak onu yaşanmaz bir çorak araziye çevirir. WC evrenleri son derece dengesiz, karmaşık ve tehlikelidir. Neyse ki, sizin ilk görevinizdeki 'AC' evreni, bunlara kıyasla oldukça stabildi."
Hana, sessizce dinlerken araya girdi. "Yani, her evrenin kendine özgü bir 'yapısı' var ve bu yapı zamanı ve diğer şeyleri etkiliyor?"
"Tam olarak öyle, Hana," diye onayladı Stella. "Ve Gardiyanlar olarak, bu farklı evrenlerde görev yapmak, her birinin kurallarını ve tehlikelerini anlamayı gerektirir." Stella gruba baktı ve ayağa kalktı. "Şimdilik gidebilirsiniz. Ah bu arada Berwick, sen dönmeden önce, ustaların seni görmek istiyor. Eğitim alanındalar…"
Berwick iç çekti. Ustalarıyla yapacağı konuşmanın ne hakkında olacağını tahmin edebiliyordu. Kırılan kılıcı...
Görev raporu ve evren bilgilendirmesinden sonra Lumine Takımı, üsse yakın, her zaman gittikleri küçük ve şirin kafede buluştu. Çaylar ve kahveler eşliğinde, TechnoTokyo'da yaşadıkları birkaç saati konuşuyorlardı.
Alchio bardağından bir yudum aldı. "Gerçekten inanılmaz ya, Özellikle renin BAM! GÜM! Bir anda elemanları çürütmesi! Muazzamdı!" Ren hala soğuk bir tavırla espressosunu yudumluyordu.
Hana derin bir nefes çekti. "Ah… Hayatta kaldığımız için çok mutluyum. Bir an o robotların arasında öleceğiz sanmıştım. Fakat hyogakinin direktifleri sağ olsun sanki oyun oynuyormuşuz gibi kolayca hallettik."
Kiko merakla Hyogaki'ye döndü. "Evet Hyogaki! O sıra gerçektende çok iyiydin. Sayende o robotlar gerçekten o kadar zor muydu anlayamadık bile.
Berwick, bardağını karıştırırken hyogakiye sırıtarak baktı ve konuştu. "Demek Hyogakinin direktifleri ha?" Hana başıyla hızlıca "Onun analizleri sayesinde zayıf noktalarını hemen bulabildik ve işimiz kolaylaştı. O olmasa da saldırırdık fakat, daha hiçbirimiz koordineli çalışmaya alışkın değiliz o yüzden işimiz bu kadar kolay olur muydu, pek sanmıyorum."Hyogaki gözlüğünü düzeltti.
Ren, sessizce dinliyordu. "Zaman farkı... İlginç bir durum. Gelecekteki görevlerde de buna hazırlıklı olmalıyız." Berwick bir süre sonra kalktı ve eğitim alanına doğru yola koyuldu.
Eğitim alanına ulaştığında, Kane, Takeshi ve Tomo onu bekliyordu. Takeshi, elindeki, ikiye ayrılmış çelik kılıcının parçalarını sallayarak onu karşıladı. Kılıç çoktan ustasının eline geçmişti bile.
"Vay vay vay! Bizim göz bebeğimiz, Gardiyan adayı Berwick teşrif etmiş! Ne oldu aslanım? TechnoTokyo'nun tenekeleri mi kırdı bu 'Ether kesen' kılıcını? O kadar antrenman yaptık, 'çeliğe hükmet' dedik, Çeliği kır demedik!" Takeshi'nin yüzünde hem bir alay hem de arkasında gizlenmiş bir endişe vardı.
Berwick omuz silkti. "Usta Takeshi, durum... biraz karmaşıktı."
Takeshi kahkahayı patlattı. "Neymiş o kadar karmaşık olan? Ejderha mı ısırdı kılıcını?" Alayı bitince, Takeshi'nin yüzü ciddileşti. "Tamam, şaka bir yana... Bir dahakine daha dikkatli olmalısın, Silah bir savaşçının en yakın ortağıdır."
Kane öne çıktı. "Stelladan raporu aldık. Kılıcın hayatınızı kurtardığı doğru ama bir dahakine dikkatli olmalısın."
Tomo, Berwick'in yanına geldi ve omzuna elini koydu. "Sıkma canını. Her son, yeni bir başlangıçtır Berwick. Ama ve lakin yakında güzel bir şey seni bekliyor olucak." Berwick hafif bir hayal kırıklığıyla kafasını onaylar şekilde salladı. Ustalarıyla yaptığı konuşmadan sonra eve doğru yola çıktı. Aklı hala kırılan kılıcında ve ustalarının ne hazırladığını merak ediyordu. Eve geldiğinde, kapıdan girer girmez yine o tanıdık sıcaklık onu karşıladı. Lisandra elindeki fırın tepsisini tutuyordu. Berwicki görünce hemen tepsiyi fırlattı ve Berwick'e koşup sımsıkı sarıldı.
"Berwick! Nihayet geldin! İyi misin gerçekten? Üssü aradığımda... 'görevde' dediler sadece..." Lisandra'nın sesi endişe ve rahatlama karışımıydı.
Berwick kollarını onun etrafına sardı, burnunu Lisandra'nın saçlarına gömdü ve derin bir nefes aldı. Onun kokusu, yaşadığı tüm stresi alıp götürüyordu. "İyiyim Lisa. Merak etme. Sadece görev biraz uzadı ve zaman farkı oldu. Ama şimdi buradayım."
İkili salona geçti, koltuklara oturdular. Berwick, TechnoTokyo'daki görevi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Uçan arabalardan, siberpunk düşmanlardan, maskeli adam Kage ile olan gökdelendeki dövüşünden... Lisa pür dikkat dinledi, ara sıra korkuyla irkiliyor, bazen de Berwick'in anlatımına gülüyordu.
"Yani o kadar hızlı ve güçlülerdi öyle mi?" diye sordu Lisa, gözleri faltaşı gibi açılmıştı.
"Öyleydi. Özellikle Kage... Daha önce karşılaştığım hiçbir şeye benzemiyordu. Tabii suratına indirdiğim birkaç darbeden sonra bu durum değişti. Ayrıca takım olarak iyi iş çıkardık.."
Lisa, Berwick'in elini tuttu. "Çok yorucu olmuş olmalı..."
Berwick gülümsedi ve Lisa'nın parmaklarını okşadı. "Eh, yani yoruldum evet... Ama sizi düşününce... Pes edemiyorum. Seni, İllya'yı, ailemi, Touga'yı... Onları hayal kırıklığına uğratamam."
O gece, konuşmaları uzadı. Yaşadıkları kayıpların acısı, birlikte kurdukları yeni hayatın umudu, birbirlerine olan destekleri... Aralarındaki bağ her geçen dakika daha da güçleniyordu. Gece ilerledikçe, kelimeler sessizliğe, dokunuşlara dönüştü. Lisa, kalbinin sesini dinleyerek Berwick'in odasına geldi. Berwick yatağında çizgi romanını okuyordu. Lissandra içeri girince sırtını yataktan kaldırdı ve oturur pozisyona geçti.
Berwick hafif sırıtarak lisaya baktı "Birilerini uyku mu tu-" daha sözünü bitiremeden lisa berwicki yatağa itti ve üstüne çıktı. Berwickin kalbi hızlı atmaya başladı. Lisa berwickin gözlerinin içine baktı. "Bu sefer…" Lisanın yüzü berwickin yüzüne yaklaştı. "Kendimi tutmak istemiyorum."
O an, iki yalnız ruhun birbirinde teselli bulduğu, tüm duvarların yıkıldığı bir andı. O gece, sadece iki beden değil, iki kırık kalp de birbirinde bütünlendi.
Ertesi sabah Berwick, hayatında hiç hissetmediği bir hafiflikle uyandı. Yüzünde tarifsiz bir mutluluk vardı. Vücudu hala yorgun olsa da, içi enerji doluydu. Reenkarnasyondan sonraki hayatında, hatta suikastçı olduğu önceki hayatında bile böyle bir şey yaşamamıştı. Saf bir bağlılık, karşılıksız bir sevgi... Bu pozitif etki, tüm benliğini sarmıştı. Aynaya baktığında, gözlerindeki o derin acının yerini daha parlak, daha umutlu bir ışıltının aldığını gördü.
Tam kahvaltıyı hazırlarken telefonu çaldı. Arayan yine Usta Takeshi'ydi.
"Efendim Usta?"
"Berwick! Hazırlan ve hemen eğitim alanına gel! Bu sefer üçümüz de seni bekliyoruz. Ama acele et, kaybedecek vaktimiz yok!" Takeshi'nin sesi her zamankinden daha ciddi ve heyecanlı geliyordu.
"Ama kahvaltı-"
Takeshi ekledi "Acele et dedik be çocuk! Kahvaltının sırası mı?!"
Berwick, hızlıca hazırlandı ve Lisandra'ya veda edip eğitim alanına doğru yola çıktı. Vardığında, ustaları onu daha önce hiç görmediği, kilometrelerce uzanan yemyeşil, çayırlarla kaplı devasa bir arazide bekliyordu. Gökyüzü açıktı ve kuş sesleri yankılanıyordu.
"Hoş geldin Berwick," dedi Kane, yüzünde ender görülen bir heyecan vardı. "Bugün senin için yeni bir başlangıç."
Güneş berwickin gözlerini alıyordu. Ustalarına kafası karışmış bir şekilde baktı. "Neden buraya geldik?"
Tomo, elinde Nebula benzeri parlayan, metalik bir bar tutuyordu. "Bu, Evren Materyali Barı. Çok nadir bulunan, evrenin saf enerjisini barındıran bir madde. Yalnızca kullanıcısının sarsılmaz iradesi ve Ether gücüyle şekil alır. Elimizde kalan tek bar bu. Ama dikkat et. İradenden fazlasını bu bardan istersen etherini de fazlasıyla verirsen, toza dönüşür."
Berwick şaşkınlıkla bara yaklaştı. Tomo barı ona uzattı. Eline aldığında, beklenenden daha ağırdı ve içinden canlı, güçlü bir enerji akıyordu. Ustalarının yönlendirmesiyle, gözlerini kapattı ve tüm dikkatini bara verdi. Zihninde bir kılıç şekli canlandırdı. Ama bu sadece bir şekil değildi. Gözleri kapalıyken, yaşadığı her şey bir film şeridi gibi zihninden geçti: Eski hayatındaki görevler, ortağının ölümü, reenkarnasyonun şoku, ailesini kaybetmesi, Touga'nın vedası, Lisa ile tanışması, İllya'ya verdiği söz, Gardiyanlık eğitimi, Lumine Takımı, TechnoTokyo görevi, Kage ile olan mücadelesi... Her bir anı, her bir duygu, öfkesi, üzüntüsü, azmi, sevgisi, umudu... Hepsi bara akıyordu.
Bar parlamaya başladı, önce hafif bir ışıltı, sonra kör edici bir yeşil parlaklık... Şekil değiştirdi, uzadı, inceldi... Ve ortaya yemyeşil, nefes kesici güzellikte, sanki canlıymış gibi parlayan sıra dışı bir kılıç çıktı. Üzerindeki çizgiler, ağaç dalları gibiydi ve içinden gelen enerji dalgalanıyordu.
Takeshi gülümsedi. "Ee, ne isim koyacaksın bu yeni yoldaşına evlat?"
Berwick, gözlerini açtı ve kılıcın yaydığı yeşil ışığa baktı. İçindeki umut ve yeni başlangıç hissiyle, tereddüt etmeden konuştu. "Adı... 'Yeşil Seher' olsun."
Berwick, kılıcı kavradı. Elinde daha önce hiçbir silahta hissetmediği bir güç hissediyordu, ancak bu güç tamamen kontrol dışıydı. Kılıç rastgele parlıyor, bazen şiddetli bir enerji dalgası yayıyor, bazen de tamamen sönüyordu. Denemek için kılıcı havada birkaç kez sallasa da çıkan enerji düzensizdi, tahmin edilemezdi.
Kane gülümsedi. "Gücü muazzam, ancak vahşi. Onu ehlileştirmen gerekecek Berwick, görünüşe göre o zaman kadar 'Yeşil Seher'in gerçek potansiyeli şimdilik rafta kalacak ancak. O yüzden Bu, yeni antrenmanımızın odak noktası olacak."
Evren Materyali'nden dövülen yeni kılıcı "Yeşil Seher" ile eve döndüğünde, Lisa onu hayranlıkla karşıladı. Kılıcın güzelliği ve yaydığı enerji onu büyülemişti. Berwick, kılıcın hala kontrolsüz olduğunu ve gücünü henüz tam olarak anlamadığını anlattı.
"Berwick biraz atıştırmalık bir şeyler yapacağım, ister misin?" Lisa mutfakta bir şeylerle uğraşıyordu.
"Olur! Çok isterim!"
Berwick, eski evinden getirdiği eşyaları karıştırıyordu. Bir sürü eski kutular albümler vardı.
Lisa ekledi "Nasıl bir şey istersin? Tatlı bir şeyler mi tuzlu mu?"
"Senin elinden zehir olsa yerim!" Berwick depo gibi olan odayı karıştırmaya devam ediyordu. "Of, buralarda bir yerde olmalı ama nerede." Bir anda birkaç kutu üstüne döküldü ve berwick yere kapandı. Lisa içeriden gelen sesi duydu. "Berwick! İyi misin? Yardım lazım mı?"
Berwick başını ovdu ve ayağa kalktı, üstünde duran kutuları yana fırlattı. "Ben iyiyim! Hallederim sen o güzel tatlılara odaklan olur mu?" Lisa kıkırdadı. "Oo demek tatlı istiyorsun ha? Peki yaparım!"
Berwick ayağa kalktı ve yerdeki kutuları eline aldı terkar yerlerine yerleştirmeye başladı. Fakat dikkatini bir anda aralarında daha önce fark etmediği garip, teknolojik görünümlü metal bir kutu çekti. Kutunun yüzeyinde antik ve anlaşılmaz semboller kazılıydı. Merakla kutuyu açtı. İçinde yatan şey, kalbinin hızlanmasına neden oldu. Kırık, kızıl renkte, üzerinde eski antik dillerde yazılarla bezeli, inanılmaz derecede detaylı ve görkemli görünümlü bir kılıç parçasıydı. Sadece kabza kısmı ve keskin tarafının çok küçük bir bölümü duruyordu, kılıcın geri kalanı sanki koparılmış gibiydi. Kılıç resmen berwickin içinde yatan alesinin kanını kımıl kımıl ediyor ve çağırıyordu. Kılıcı kaldırmaya çalıştı ama en ufak bir şekilde bile yerinden oynatamadı. Ağırlığı akıl almazdı. Kılıçtan yayılan aura, "Yeşil Seher"den farklı, daha eski, daha yoğun ve baskıcıydı.
"Bu da ne böyle..." diye fısıldadı Berwick. Lisa içeriden seslendi "Berwick! Tatlılar hazır! Çok güzel bir şey yaptım hadi gel!" Bu kırık parça bile sahip olduğu enerjiyle eziciydi. Şimdilik bununla başa çıkamayacağını anlayıp kutuyu kapattı ve "Aman be! Neyse, buna sonra bakarım," diyerek eşyalarının arasına, kenara kaldırdı.
Ertesi gün, Lumine Takımı Gardiyan üssünde toplandı. İlk görevlerinin değerlendirmesi yapılıyordu. Görev raporunu dinlerken, Berwick, Alchio, Akemi, Hana, Kiko ve Ren, TechnoTokyo'daki robotlarla mücadelelerinin ne kadar kolay geçtiğinden tekrar bahsediyorlardı. Özellikle Hyogaki'nin çatışma alanını hızlıca analiz edip, hangi robotun hangi zayıf noktasına odaklanmaları gerektiğini söylemesi sayesinde, robot tehdidini minimum kayıpla atlattıklarını vurguluyorlardı.
"Hyogaki'nin o gözlüğü parladığı an var ya," dedi Alchio gülerek, hyogakiyi dürttü "Hemen anlıyorsun ha Hyogakicim, 'Tamam, bu iş bizde!' Der gibi!'"
Akemi başıyla onayladı. "Gerçekten, robotların hareket düzenlerini ve enerji akışlarını o kadar çabuk çözdü ki... Sanki savaş başlamadan bitmiş gibiydi."
Hyogaki hafifçe kızardı ve gözlüğünü düzeltti. "Sadece... Gözlemlediklerimi söyledim."
Ren, soğuk ama takdir dolu bir sesle ekledi. "Analizlerin, mücadeleyi lehimize çevirdi."
Tam bu sırada Stella odaya girdi. Elinde yeni bir tablet vardı. "Lumine Takımı, iyi iş çıkardınız. İlk görev başarılıydı. Şimdi, bir sonraki adım için hazır mısınız?"
Takım üyeleri merakla Stella'ya baktı.
"Gardiyan teşkilatı, yeni bir yapılanma sürecinde. Ve siz, ilk görevdeki performansınızla bu yapılanmada önemli bir rol oynayacaksınız gibi görünüyor. Ancak bunun için, takım içinde bir lider seçmeniz gerekiyor. Çünkü bir sonraki göreviniz sandığınızdan uzun, ve ya kısa olabilir."
Takım üyeleri birbirine baktı. Kim lider olacaktı?
Berwick "Ben-" Hyogaki hemen öne çıktı. "Ben... Berwick'in lider olmasını öneriyorum. Sınavda ve ilk görevde bize liderlik etti ve her zaman en öndeydi."
Berwick başını iki yana salladı. "Teşekkür ederim Hyogaki, ama bu görev için en uygun kişi ben değilim."
Alchio şaşırdı. "Ne demek be Berwick? Senden daha iyi bu durumda kim olabilir ki? Bir lider en güçlümüz olmalı değil mi?"
Berwick gülümsedi. "Güç olarak belki... Ama bir lider sadece fiziksel güce sahip olan kişi değildir. Takımın beyni, stratejisti ve her durumda en doğru kararları alabilen kişisi lider olmalıdır. Ve bu kişi..." Berwick parmağıyla aralarında tıfıl duran Hyogakiyi gösterdi. "Sensin Hyogaki." Berwick, Hyogaki'ye döndü. "Robotlarla olan mücadelenizde, Senin analitik zekan, hızlı düşünme yeteneğin, durumu okuma becerin bütün ekip daha koordineli çalışmayı bilmezken bir arada topladı ve rahat bir galibiyet sağladı... Bunlar bir liderde olması gereken en önemli özellikler. Biz savaşırken, sen takıma yol gösterdin. Bu takımın gerçek lideri kesinlikle sensin Hyogaki."
Akemi, Alchio, Hana, Kiko ve Ren, Berwick'in sözlerini dinledikten sonra başlarıyla Hyogaki'ye gülümseyerek baktılar. Hyogaki, takım arkadaşlarının bu kadar güvendiğini görünce duygulandı. Çekingenliği bir kenara bırakıp derin bir nefes aldı. "Eğer siz de bana güveniyorsanız... Bu sorumluluğu alırım."
Stella gülümsedi. "Harika. Lumine Takımı'nın yeni lideri Hyogaki. Tebrikler. Şimdi yeni göreviniz hakkında bilgi vereyim." Stella tabletindeki haritayı açtı. Gördükleri şey, zamanın ve mekanın bükülmüş gibi göründüğü karmaşık bir ağdı. "Bu bir 'ZC' kodlu evren. 'Kronos' olarak adlandırılıyor. Zamanın son derece dengesiz aktığı, mekansal bozulmaların yaşandığı tehlikeli bir yer. Orada bir an, burada bir gün olabilir, ya da tam tersi. Kaybolmak çok kolay. Göreviniz... Bu evrende kaybolan deneyimli bir Gardiyan ekibini bulmak ve onları geri getirmek. Son bilgilere göre belirlediğimiz gezegenin içinde mahsur kalmışlar gibi duruyor. Gezegenin kendine ait bir medeniyeti var, fakat düşmanmı yoksa dostane mi olduklarını henüz bilmiyoruz o yüzden her şeye hazır olun."
Takım üyeleri birbirine baktı. İlk görevleri zorluydu ama bu... Bu çok daha tehlikeli görünüyordu. Berwick, Stella'nın verdiği bilgileri dinledikten sonra eve döndü. Lisa'ya yeni görevi anlattı, gidecekleri evrenin tehlikelerinden bahsetti. Lisa'nın yüzündeki endişeyi görünce elini tuttu.
"Ama bu çok tehlikeli! Orada ne yapıcaksın sen! Ayrıca aşırı sıcağı sevmiyorsun!"
Berwick gülümsedi "Merak etme Lisa. Artıko minnak çocuk değilim. Ayrıca Harika bir ekibim var ve kendimi korumak için eskisinden çok daha güçlüyüm. Geri döneceğim tamam mı? Esas benim aklım burada kalıyor. Arada bir Yui halamların yanına git, biliyorsun yui halam ve illya ikisideni seni çok seviyor. Bu süreçte yalnız kalmanı istemiyorum. Tamam mı?"
Lisa başını Berwick'in omzuna yasladı. Endişeliydi. "Tamam... Kendine çok dikkat et lütfen..."
Kısa bir vedalaşmanın ardından Berwick, "Yeşil Seher" kılıcını sırtına kuşanmış bir şekilde Gardiyan binasına doğru yola çıktı. Zihninde yeni görevi, gidecekleri tehlikeli evren ve orada onları nelerin beklediği dönüp duruyordu.
Gardiyan binasının devasa kapılarından içeri adımını attığında, yeni bir maceranın eşiğinde olduğunu biliyordu. "Kronos"... Zamanın büküldüğü, mekanın dans ettiği, tehlikenin her köşede pusuya yattığı o evren...
Stella çoktan diğer Lumine ekibiyle birlikte solucan deliği jeneratörünün önünde toplanmış konuşuyorlardı. Alciho Berwicki gördüğü gibi gülümseyerek el salladı. "Ooo Assolistimizde gelmiş! Hoş gelmiş!"
Berwick Alchioya baktı. "Bunu tuvalette 1 saat kaldıktan sonra konferansı unutup konferansın sonunda gelen eleman mı söylüyor?" Alchio mimlenmiş bir şekilde berwicke baktı. "Tuvalet problemlerim var! Ayrıca bir soylu asla ama asla işini çabuk bitirmez!"
Berwick alaycı bir tavırla Alchioya baktı. "Pff… Kıçımın soylusu." Ekip hep birlikte gülmeye başladı. Ren hala soğuk tavrını koruyordu. Ren onlara baktı. "Artık gitmeye ne dersiniz?" Stella başıyla onayladıktan sonra jeneratörü emriyle açtırdı. Önceki Portala göre daha dengesiz ve farklı renklere sahip bir Portaldı.
Stella çocuklara baktı. "Hazırsanız Gidin bakalım Lumine takımı!" Herkes birbirine baktıktan sonra teker teker içeriye girmeye başladılar. Berwick de girdikten sonra portal çok ciddi şekilde dalgalanmaya başladı ve yukarıdaki komuta odasında kırmızı alarmlar çıkmaya başladı. Stella korkmuştu içeriden Stellaya uyarı geldi "Stella Çavuş! Durum kritik! Bu… Bu sıradan bir ZC evreni değil! Bu…" Bir anda Hyogaki kafasını portaldan çıkardı. Portal sanki Hyogaki içine çekiyordu ama o karşı koyuyordu. "Stella usta! Burası!... Burası bir W…" demeden portal Hyogakiyi içine çekti. Çektikten sonra jeneratör fazla ısınmadan dolayı yandı ve bozuldu. Stella şaşkındı Tabletteki evrenin yeni kimliğini görünce tableti düşürdü.
"Bu mümkün değil… Sadece teoride olduğu söyleniyordu…" yerdeki kırık tabletin ekranında sadece şu yazı vardı
'Tehlike! Bilinmeyen bir evren keşfedildi! Lütfen en yakın Çoklu evren Konseyi Komutanıyla irtibata geçin! Evren kimliği: WC-003…'